top of page

Didem Gazel YILDIRIM

Bu yazıda Nurettin Topçu’nun yayımlandığı günden itibaren düşünce çevrelerinin gündeminden düşmeyen Türkiye’nin Maarif Davası adlı eserini tahlil edeceğiz.

                                                                                                    

Nurettin Topçu Kimdir?

20 Kasım 1909’da İstanbul Süleymaniye’de doğdu. İlk nüfus kaydında adı Osman Nuri olup Erzurumlu bir ailenin çocuğudur. Çocukluğu Süleymaniye’de ve I. Dünya Savaşı yıllarında taşındıkları Çemberlitaş’ta geçti. Büyük Reşid Paşa Numune Mektebi’ni bitirdi (1920) Mehmed Âkif’in bazı şiirlerini talebelerine ezberleten Türkçe muallimi Nâfiz Bey, Nurettin Topçu’da hayatı boyunca sürecek Âkif sevgisini aşıladı. Orta öğrenimine Vefa İdâdîsi’nde devam etti; birinci sınıfta iken babasını kaybetti. Lise tahsilini yaptığı İstanbul Erkek Lisesi’nde felsefeye meyletti ve 1928’de bu okuldan mezun oldu. Aynı yıl Avrupa’da öğrenim görmek amacıyla girdiği imtihanı kazanarak Hamdi Akverdi, Vehbi Eralp, Hamdi Ragıp Atademir, Enver Ziya Karal gibi şahıslarla birlikte Fransa’ya gitti. Aix-Marseille Üniversitesi’nin Aix-en-Provence’daki şubesine devam etti. İki yıl sonra Strasburg Üniversitesi’ne geçerek felsefe öğrenimi gördü, ahlâk kurlarını tamamladı, sanat tarihi lisansı yaptı. 1930-1933 yıllarında aldığı sertifikalar lisans diplomasında rûhiyat ve bedîiyat, umumi felsefe ve mantık, muasır sanat tarihi, içtimaiyat ve ahlâk, İlkçağ sanat ve arkeolojisi şeklinde belirtilmiştir. Strasburg’da ahlâk felsefesiyle ilgili hazırladığı Conformisme et révolte başlıklı tezini Sorbonne’a giderek savundu ve üstün başarı kazandı (2 Temmuz 1934). Avrupa’ya tahsile giden Türkler arasında ahlâk üzerinde çalışan ilk öğrenci ve Sorbonne’da felsefe doktorası veren ilk Türk Nurettin Topçu’dur.

1934 yazında Türkiye’ye döndü ve Galatasaray Lisesi’nde felsefe öğretmeni olarak göreve başladı (29 Eylül 1934); sosyoloji dersi okuttu. İzmir Lisesi felsefe öğretmenliğine tayin emri geldi. İzmir’de bulunduğu yıllarda Hareket dergisini yayımlamaya başladı (Şubat 1939). Cumhuriyet’i kuran kadroyu eleştirdiği ileri sürülen “Çalgıcılar” yazısından dolayı İstanbul Vefa Lisesi felsefe öğretmenliğine nakledildi (29 Eylül 1939). Burada dört yıl çalıştıktan sonra Denizli İsmet İnönü Lisesi’ne tayin edildi (20 Ekim 1943). 4 Ekim 1944’te İstanbul Erkek Lisesi’ne nakliyle birlikte on yıllık sürgün hayatı sona erdi. Arada Vefa ve Haydarpaşa liselerindeki öğretmenlikleri dışında emekliliğine kadar on sekiz yıl burada çalıştı.

Bergson’la ilgili teziyle felsefe doçenti unvanını aldıysa da İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi kurullarınca kadroya tayin edilmedi. Yalnız bir süre Hilmi Ziya Ülken’in başında olduğu Sosyoloji Kürsüsü’nde eylemsiz doçent statüsünde ahlâk dersleri verdi. Ayrıca Robert College’da tarih (1946-1961), İstanbul İmam-Hatip Okulu’nda psikoloji, felsefe, din psikolojisi ve dinler tarihi (1955-1960) öğretmenliği yaptı. 20 Kasım 1974’te yaş haddinden emekli oldu. Kısa süren bir hastalıktan sonra 10 Temmuz 1975’te vefat etti.

Eserleri: İsyan Ahlakı, Yarınki Türkiye, İslam ve İnsan, Ahlak Nizamı, İradenin Davası, Mehmed Akif

Felsefe, Büyük Fetih, Bergson, Amerikan Mektupları Düşünen Adam Aranızda, Ahlak, Devlet ve Demokrasi, Sosyoloji, Millet Mistikleri, Psikoloji, Mantık, Mevlâna ve Tasavvuf, Reha, Kültür ve Medeniyet, Taşralı, Varoluş Felsefesi Hareket Felsefesi, Var Olmak, Türkiye'nin Maarif Davası

 

Türkiye’nin Maarif Davası

Eser, Nurettin Topçu’nun 1939-1973 yılları arasında çeşitli dergilerde yazmış olduğu yazılar ve vermiş olduğu konferanslar oluşturmaktadır. Kitap Nurettin Topçu biyografisiyle başlar, kitabın sunuş bölümünde Dergâh Yayınevinin, Nurettin Topçu’nun bütün eserlerinin hazırlık ve basım aşamaları anlatılmaktadır. Kitabın Ön sözüne Nurettin Topçu, “Milletimizin son üç asırdan beri geçirdiği buhranların sebebi ve kaynağı, kültür ve maarif sahasında aranmalıdır.” diye başlar. XVII. Asırdan XX. Asra Anadolu’daki toplumsal hayatla ilgili kısa bir tahlil yapan yazar, son iki asırda açılan mekteplerin milli duruş sergileyemediğinden dem vurur, “ilime gerçekten inanılmadı, teknik putlaştırıldı.” der.

Kitabın önsözünde Nurettin Topçu “Hakikat şu ki, millet bünyesinde inkılaplar mekteple başlar ve her milletin kendine özel olan bir mektebi vardır. Milli Mektep, zihniyet ve örfler ile metotları ve müfredatı ile, terbiye prensipleri ve psikolojik temelleriyle hatta binasının yapı tarzıyla kendini başka milletlerden ayırır.”  İfadelerini kullanarak Türkiye’nin maarif davasını izhar etmiş olur.

Ön sözün ardından kitap üç ana bölümden oluşuyor. Birinci ve ikinci bölümler üçer, üçüncü bölüm ise on dört yazıdan meydana gelmektedir.

Birinci Bölüm

Yazar birinci bölümün ilk yazısında, geçmişten bugüne tüm dünya milletlerinin idealize ettiği gençliği anlatıyor, Beethoven, Goethe, Lamartine ve Hugo ile Batı düşüncesinin kendisine bir gençlik aşısı yaptığını belirtiyor. Türk gençliğinin köklerini Hz. Muhammed’in ashabından alan yazar, Hattab’ın oğlu Ömer gibi dediği Yavuz Sultan Selim ile bu gençliği idealize ediyor. Bedir ve Uhut Savaşı gazileri, Fatih’in askerleri, Leyla’nın Mecnun’u, Sultan Alparslan, Osman Gazi, Sultan Murat yazarın tarihimizde öne çıkardığı gençlik tabloları olarak karşımıza çıkıyor. Tanzimat’la birlikte gençlikteki bozulmayı işaret eden yazar, Kurtuluş Savaşımızla yeni bir ümidin yeşerdiğini söylüyor. o muhteşem gençliğin zamanla kaybolduğunu, sonra tekrar büyük bir bozulmanın yaşandığına vurgu yapıyor. Nurettin Topçu bu durumun sebeplerini; ahlâk yerine siyasetin tercih edilmesi, taze fikrin yerini taklitçiliğin alması, gençliğin aşağılık karmaşasına girmesi, çabalamadan bir kurtarıcı beklenmesi, kadercilik ve sınırsız özgürlük arayışı olarak görüyor.

Yazar burada tarihin bütün yükünü gençliğin omuzlarına yüklemiş oluyor. Halbuki gençlik telaş, merak, endişe ve arayış evresidir. Yazar, tarihteki büyük portreleri ön plana çıkararak bugünün gençliğine bir motivasyon oluşturmak istemektedir.

Millet Maarifi yazısında Topçu, “Onların ruhsuz ve hayatla ilişkisi kesilmiş maarif sistemleri, millet içinde millete yabancı asırlardan gelerek Anadolu’nun sevgisini taşımayan sözde münevverlerin saldırısıyla karşılaşınca bütün millet kültürü, gelenekleri ve kaynaklarıyla birlikte yıkıldı.” Sözleriyle Cumhuriyet dönemi eğitim politikalarını ciddi bir eleştiri getirmektedir. Anadolu’nun ruhuna ve ahlakına aykırı olarak Amerikan maarif sisteminin bu ülkeye dayatılmasına şiddetle karşı çıkan Yazar, bu sistemin Anadolu’nun ruhunda ve ahlakında büyük bir yıkıma yol açacağını vurgulamıştır. Mevlâna kaba beden hareketlerine aktarılıp Şaman’a döndürüldü ve Kur’an felsefesi, Zerdüşt’ün pençesiyle ezildi, ifadesini kullanan Topçu, mevcut dini okulların da bu gidişata bir karşılık veremeyeceklerini belirtiyor. Topçu, kendi idealinde olan Millet Mekteplerini, ilkokuldan üniversiteye kadar yıkıldığını ve milli ruhtan eser kalmadığını söylerken Sinan, Yunus, Kemal, Akif’in arkasından giden nesil yetişmiyor, demektedir. Refik Halit Karay, Sabahattin Ali, Ömer Seyfettin ve Tarık Buğra’yı eserlerinde yer alan kahramanlar nedeniyle milleti selamlayan yazarlar olarak nitelendiriyor.

Yazarın Amerikan eğitim sistemi eleştirisini yerinde ve haklı buluyorum. 1949 yılında imzalanan Fulbright halen geçerliliğini korumaktadır. ABD, siyahiler hariç kendi çocuklarına layık görmediği eğitim modellerini NATO çatısı altına giren üçüncü dünya ülkelerine ihraç etmekte bir beis görmemektedir.

Bu bölümün son yazısında Topçu, tasavvufun bin iki yüz yıllık kurucu iradesinin bu toprakların bir mayası olduğunu ifade etmektedir. İslam maarifinin köklerini tasavvufa dayandıran yazar, son üç yüz yılın ruhsuz ve köksüz bir biçimde yaşandığını belirtmektedir. Okullardan din kültürünün, Arapça ve Farsça derslerinin kaldırılmasını eleştiren Nurettin Topçu, “milli tarih ve milli dil”in müthiş bir şamar yediğini söyler.

Bugün bir mektep buhranı yaşıyoruz ve bize bir mektep lazım ki bu mektep ruh ve ahlak mektebi olsun, diyen Topçu, meslek liselerinin yaygınlaşmasını eleştirmiştir.

Bizi kendimize kavuşturacak bir insan mektebinden söz eden Yazar, edebiyat, tarih ve felsefe kültürüyle örnek insanlar yetişebilirsek Türk milletinin maarifini kurmak ve ruhlarımızda Rönesans açmak mümkün olacaktır, demektedir.

Burada meslek lisesi karşılaştırmasının doğru olmadığını belirtmek gerekir. Dönemin şartları gereği meslek liselerinin yaygınlaşmasında bir sakınca görülmemelidir.

 

İkinci Bölüm

Mektep, Muallim, Muallim Mesuliyetleri başlıkları bu bölümde yer alan üç yazıda Nurettin Topçu, Türkiye’de mektep-muallim kavramından ne anlaşıldığı ne anlaşılması gerektiği üzerinde duruyor. Mektebi öğrenme yeri olarak tarif eden yazar, Üstat-Talebe, Usta-Çırak ilişkisine vurgu yaparak geleneksel öğrenme yöntemlerini desteklediğini açık ediyor. Alt metinde, “Faydasız ilimden Allah’a sığınırız.” Hadisini düşüncelerinin dayanak noktası olarak seçen Topçu, modern dönemin faydasız enformasyonlarıyla gençliğin çok fazlasıyla meşgul olduğunu belirtiyor.

Hayatın her alanında öğrenmenin esas olduğunu vurgulayan Yazar, mektepleri tasnif ediyor; Ticaret Mektebi, Zanaat Mektebi, Ordu Mektebi, Memuriyet Mektebi, Dervişlik Mektebi, Devlet Mektebi, Siyaset Mektebi, Seyahat Mektebi, Hüsran Mektebi, İman Mektebi, Sevgi Mektebi gibi kavramların özelliklerini tanımlıyor.

Yazısının sonunda bugün Mevlâna, Yunus, Sinan mektepleri olmadığı gibi Kur’an mektebinin de olmadığını söyleyen Topçu, Kur’an Kerim’i asrın anlayışıyla hürriyet, hikmet ve hakikat mektebinin temeli yapmalıyız, diyor.

Muallim yazısında Yazar, özetle, salt bilgiye kütüphanelerden ulaşabilirsiniz, muallim nakledici değildir, tüccar değildir, memur değildir; muallim ruhlar sanatkarıdır. Muallim ruhların mürşidi, hayatın nazımı ve istikbalin en emin kefilidir. Muallim bilen, öğreten, irşad eden, yol gösteren, terbiye eden, ruhu faziletle ışıklara ulaştırandır, demektedir.

Muallim başlıklı yazısında idealize ettiği öğretmen profili bugün de ihtiyacımız olan öğretmendir.

Muallim’in Mesuliyetlerine yine öğretmen tanımları ve referanslarıyla giriş yapan Topçu, muallim hâkim ve hikmet sahibi insandır. İslam’da peygamber ilk muallimdir, Anadolu’da Nizamülmülk muallimdir, padişahları yetiştirenler muallimlerdir, altmış dört meslekten insan bugün muallim adını taşımaktadır.

Muallim sanatkardır, vurgusunu yapan Yazar, sabırlı ve idealist, ruh sevgisini ön plana çıkaran, her an muhtaç olunan doktordur.

Maarif, yani Milli Eğitim, muallimsiz düşünülemez.

Nurettin Topçu’nun buradaki görüşlerine göre eğitimin merkezinde öğrenci değil, öğretmen vardır.

Üçüncü Bölüm

Kitabın son bölümü on dört yazıdan oluşuyor, bu bölümde Nurettin Topçu, kendi eğitim anlayışını ve ahlak terbiyesinin önemini ilkokuldan üniversiteye kadar anlatıyor, dönemin üniversite olaylarıyla ilgili fikirlerini beyan ediyor.

Yazar, bu bölümdeki yazılarında baştan başa ahlak ve maneviyat vurgusu yapıyor. Mevcut okul kademelerinin ahlaktan ve maneviyattan yoksun olduğunu söylüyor.

Gençlerin tarih şuurundan, idealizmden uzak, tamamen pozitivist bir anlayışla yetiştiğini vurgulayan Topçu, lise müfredatıyla ilgili ciddi eleştiriler getiriyor.

Türkiye’de dini eğitimin sorunlarına da değinen Topçu, dünden bugüne din eğitiminin sorunlu olduğunu, medreselerdeki din öğretiminin hatalı olduğunu, dinin psikoloji ve metafizik karışımı olduğunu izah ediyor. Din müsbet ilim değildir, din tarih değildir, din sanat değildir, mantık sistemi değildir, din efsane değildir, telkin psikolojisi değildir, din meslek değildir, din saltanat değildir, önermelerinin neticesinde, dinin bir hayat biçimi olduğunu vurguluyor.

İmam-Hatip okullarının İslam Enstitülerine dönüştürülmesini teklif eden Topçu, bu okullara üç zümreden oluşan yeni bir müfredat öneriyor. İlahiyat Fakültelerinin de programın bu çerçevede genişletilerek işletilmesini savunuyor. Her okul kademesinin son sınıfların ahlak dersleri konulması gerektiğini savunan Yazar, bu ahlak derslerinin Doğu-Batı tefekkürüyle beslenmesi gerektiğini belirtiyor.

Nurettin Topçu, bütün metinlerinde gelenekten referanslar vererek “ahlak terbiyesi” kavramına sık sık vurgu yapıyor. Modern eğitim sisteminde ahlak’ın bir ders olarak okutulması ne denli faydalı olur apayrı ve geniş bir tartışma konusu.

 

Sonuç

Nurettin Topçu bu eserinde genel olarak karamsar ama bir o kadar da ümitli. İtalyan Düşünür Gramsci’nin ifadesiyle tam olarak “aklın kötümserliği, iradenin iyimserliği”ni sergiliyor. Türkiye’nin meselelerini, bir ömür içinde bulunduğu eğitim camiasının sorunlarını dert edinen ve sorunlara çözüm bulma yolunda çaba sarf eden bir münevverle karşı karşıyayız. Doktora tezi olan İsyan Ahlakı ile birlikte Türkiye’nin Maarif Davası, Türk insanının topyekûn eğitimi ve ihyası konusunda bize güzel pencereler açıyor. Bu pencerelerden ne kadar nefes alabilirsek ve dışarıdaki ışığı ne kadar içeriye yansıtabilirsek eğitimimiz o kadar ileri seviyeye yükselecektir. 

 

Eser Adı: Türkiye’nin Maarif Davası

Yazan: Nurettin Topçu

Yayına Hazırlayanlar: Ezel Erverdi, İsmail Kara

Yayınevi: Dergâh Yayınları

Basım Yeri: İstanbul

Baskı Tarihi: Şubat 2017 (26.Baskı)

Sayfa Sayısı: 2012

 

Kaynaklar

TOPÇU, Nurettin; Türkiye’nin Maarif Davası, İstanbul, Dergâh Yayınları, 2017, 26.Baskı

TOPÇU, Nurettin maddesi, İslam Ansiklopedisi

https://islamansiklopedisi.org.tr/topcu-nurettin

Kitap Tahlili

Türkiye’nin Maarif Davası Bitmez!

bottom of page