
DOSTUNU SEÇMEK; NEREYE, HANGİ MENZİLE, NASIL YOL ALDIRACAK YOLCU BİLETİDİR...
Ademoğlunun göstergesidir, ne kadar büyüyeceği, ne kadar güzelleşeceği, ne kadar olgunlaşacağı ne kadar ne olacağı...İnsanın yaşam serüvenin hızı, süresi, menzili dostlarının vasıflarıyla eş değerdir. Nice dostluklar vardır, bir kısmı yüzyüzeyken, bir kısmı sırtını döndüğünde, bir kısmı dünyevî hesabın sona ermesiyle sonlanır, sonlandırılır. Öyle dostluklar da vardır ki, mahşer ahalisini imrendirir, şehidleri kıskandırır. O dostluk hasbi ve yalnız Allah için olanıdır. Mü’minlerin bu dostluğu, Rabbımın meleklerine övüncü olur.
O dostların dostluğu;
-Dostluğun süresi, muhabeti, herhangi bir dünya nimetine endeksli değildir. Bu dostluk yalnız Allah için olacağından, bu dostluğu dünyevi hiçbir meta gölgeleyemez, dostluğun süresini belirleyemez, dostluğu sonlandıramaz.
Bu dostluğu oluşturmak için sağlam bir akıl (akl-ı selim), sağlam bir göz (basiret), sağlam bir bakış (irfan), dünya nimetlerini mihenk taşı kabul etmeyecek duru ve engin bir gönül, ince bir anlayış gerekir. İnsandaki bu hasletler, yeryüzündeki insanların adedi kadardır, bir renk spektrumunu hatırlatır. En solda görmeyen, duymayan, akletmeyen buna rağmen kibrin ve gururun zirve yaptığı bir kimlik ki, onun kitabında yazmaz hata, bulunmaz zelle, diğer tarafta irfan penceresinden bakan duru, engin, dingin bir gönül... Zor olan; akl-ı selimlikten uzaklaşan, kömür gibi kararan, demir gibi taşlaşan gönlün, engin, dingin, duru deryada kendisini görmesi...Aşılmaz dağlar vardır, menziline varmağa...Bir de aştı mı dağları, ulaştı mı menzile, attı mı benlik yükünü, oldu mu Feridüddin Attar’ın nefis duvarını aşmış o bahtiyar kuşlarından... Benzeşme başlamıştır, dostun dosta, fenâ yüz tutmuştur hakka ulaşmada...
O bilir artık;
-Bir insanla dost olmanın geleceğinizi o insana emanet etmek olduğunu,
-Dostların,boyasıyla boyanıldığını, ahlakı ile ahlaklanıldığını.
-Kişinin kalitesinin dostlarıyla belirlenildiğini,
-Kim olduğunu bilmek istediğinde, dost aynasına bakması gerektiğini,
Aklının seviyesine dostlarının kılavuzluk ettiğini,
-Hayatın değmez insanlarla dost olacak kadar değersiz, kıymetsiz olmadığını,
-Gerçek dostun, seni ötelere hatta mahşer ahalisinin gıpta mekanı Rabbın arşının altına taşıyabileceğini,
-Gerçek dostun seninle “ dilde, dinde, hedefte“ bir olduğunu, gailede, dertte, gamda, endişede yek olduğunu, hem cinsi bülbülse bülbül, kargaysa karga olduğunu, bülbülün güle, karganın cîfeye götüreceğini,
-Gerçekçi dostun ne denli kıymetli olduğunu, sana hakkı hakikati anlatmada yol işareti, izzetinde koç yüreği, şerefinde haysiyetinin muhafazasında amansız bir kale olduğunu,
-Gönlü gözü ; yüzü özü bir, temiz, berrak olanla dost olunacağını, gönlün ve fikrin pisliğinden nihayetinde kirlenebileceğini, duygular gibi, değerler ve inançların insanlardan insanlara sirayet edebileceğini, geçebileceğini,
-Vefanın, sadece "asil ruhlu" insanlarda bulunduğunu, vefası olmayanın dininin olmadığını,
-Doğru yolu yanlış insanla yürüyenin yolunu da doğrularını da kaybedeceğini,
-Gösterdiğin samimiyetinin, fedakarlığının istismar edildiğini, vefanın vefasızlıkla karşılık bulmasında onun dostluğundaki ısrarının ahmaklıktan olunacağını,
-Sahte gülücüklerin, suni samimiyetleri ölçebilecek, seçebilecek “âşıkların aynasını, âşıkların terazisini “ oluşturması, edinmesi gerektiğini,
- Gülle karaçalı dikenine aynı ilgiyi, samimiyeti göstermesinde güle zulüm olunacağını,
-Gerçek dostların göze değil öze, bedene değil ruha hitap ettiğini, gözüne aydınlık , iç huzura yol verdiğini,
-Gerçek dostun insanı bir sarımsak tarlasına satmayacağını, gerçek dost Rabbın dostluğuna bir simge olduğundan, yaban ellerinde düşman pençesinde olsan da yalnız olunmayacağını,
-Dost seçmesini bilmeyenin, “keşkesi, ah vahı” bol olanı, nice dostların dostunu celladın elinden alacağını, nice dost sayılanların az bir dünya metaına dostunu cellada teslim edeceğini, kimisinin seni sen edeceğini, kimisinin seni senden edeceğini,
- Her insanın bir değeri olacağını, Bazı dost olmayanların bir bardak çaya, bazılarının bir öğün yemeğe, bazılarının masaya, kasaya, nisaya satabileceğini, karşılığı ancak cennet olanın tercih edilmesini, bunun da bir bedeli olduğunu, bu değere gerekli dostluk bedelini ödemesi gerektiğini,
-Herkesin kendi açısından yardımsever, tutarlı, ahlaklı olacağını,
-İnsanın gerçek vasfını sözünden ziyade, davranışının göstereceğini,
-İhtiyacı kadar seven, ihtiyacı için arayan, sendeki dünyevi değerlere tamah edenlerden sakınmak gerektiğini,
-Eleştirse bile ancak dostluğundan dolayı bu eylemi seni pıtraklardan arındırmak için olduğunu, gerçek dostlarla birlikte olmanın, insanı güçlendireceğini , geliştireceğini ve yeni ufuklar açacağını,
-Karaktersiz insanlarla birlikte olmanın da, insanı zihinsel olarak çoraklaştıracağını, ufkunu daraltacağını, onlarla birlikteliğin ilgi alanlarını basitleştireceğini, düşüncelerini sığlaştıracağını, paylaşımlarını, konuşmalarını , dedikodu seviyesine indirteceğini, onun için, soylu ve onurlu duygu ve düşünceleri tanıştıracak, ufku ve vizyonu çığır açan dostlar arayıp bulması gerektiğini,
-İhtiyacı kadar seven kimsenin dostluğundan sakınılması gerektiğini, ancak bu tiplerin yola çıktıklarını, yolda bulduklarına değişen karakter yoksunları olduklarını,
-Kişinin ulaşmak istediği ideale o ideale uygun kalitede ve özellikte insanla dost olmakla ulaşabileceğini,
-Körle (gönül gözü kör) oturanın şaşı, arifle oturanın arif olarak kalkacağını,
bilir.
Nice insan nicesine şifa, kimisi de vebadır. Rabbım gönül dertlerine Şafi ismi hürmetine şafi dostlar nasip etsin. Kişinin evsafını dostları belirler.
“Hasbî olan gerçek dost, hesabî olan dost görünümlü düşmandır.
Rabbım hakkı hakikati yanlıştan, gerçeği sahteden ayırabilen basireti, akl-ı selimi, irfanı nasip etsin.
Selam ve dua ile,
Doç. Dr. Hamza GERÇEKCIOĞLU